Sevgili İnci,
"Bir zamanlar Anadolu'da"yı düşündükçe daha çok sevdim. Tüm sanatlarda "bir şey anlatmak" ne kadar önemli... Derinliği olan insanlar ve derinliği olan düşünceler, sanırım her zaman yolunu bulur. Güçlü bir sanat için, araçları iyi kullanmak önemlidir elbette, ama asıl olan güçlü düşüncelerin olması... Bunu bir gün konuşmuştuk, hatırlıyorum...
Türk insanı, belki de "doğu"nun insanı, yaşadığı zorlukları, düştüğü uçurumları bir batılı kadar açık ifade etmiyor. Davranışlarının arka planında anlatılmayan bir hikaye var. Biz böyleyiz. Batılılar böyle değil. Biz düz yolların yerine patikaları seviyoruz. Akılcı değil bu, akılla hareket etmiyoruz; akıllı bir elbisenin içinde, sekteye uğramış, muradına ermemiş istekleri yaşıyoruz. Belki bunların hepsinin kökeni bireysel zayıflıklar, çocukluktan başlayarak baskı gören bireyin özgürleşememesi. Bilmiyorum. İma'nın, mecazın, gönül yaralarının, yüklü sessizliklerin çocuklarıyız.
Doktorun otopsi sonucunda söyledikleri bence böyle bir şey. Bize yakışan bir durum. Ne kadar Türk olduğumu bu olay üzerinden düşünüyorum. Otopsi sonucunu öyle mi yazdırırdım, yoksa olduğu gibi mi? Aldığım eğitim, kişiliğim ilk elde gerçeği yazdırmak isterdi. Sonuçta farklıyıdm, farklı büyüdüm, yabancı gibi. Ama doktoru da çok iyi anlıyorum, öyle de yapabilirdim. O sende çok güçlü olan vicdan, gönül bende yok. Son yıllarda içimde büyütüyorum, geliştiriyorum... Ve yeterince güçlendiğinde o vicdan, o zaman insan bu tarz kararları ölçüp biçmeden, rahatça verebilir. Ve böylece daha bilgece davranabilir. Sonuç her zaman pişman olmayacak bir gelecek sunmayabilir belki, ama yüksek bir vicdanın peşinden giderim... Belki de, anlatmaya değer bir hayat hikayesi olan insanların ortak özelliğidir bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder