Sevgili İnci,
O yıllarda Hafız Yusuf Efendi
Sokağında tek bakkal vardı. Rasim’di bakkalın adı. Pos bıyıklı, sessiz bir adamdı. Hiç gülmezdi, ama çekindiğimiz, korktuğumuz biri değildi. Mavi önlük giyerdi bakkalın içinde, önlüğünün cebinde bir tükenmez kalem taşırdı. Deftere bir şey yazacağı
zaman, kalemini cebinden alır, boynuna astığı gözlüklerini takardı. Taktığı gözlük gözlerini kocaman, komik gösterirdi.
Ne zaman gözlüğünü taksa gülmek isterdim, ama tutardım kendimi. Dayımdan yirmi
lira harçlık aldıktan sonra Rasim Amca’nın bakkalına gidip niyet almaya
başladım.
Her gün iki buçuk liraya bir niyet
alıyordum. Hepsini bir seferde almaktansa, her gün deneme yapmanın bana daha
çok şans getireceğine inanmıştım. Bakkala gidince balıklı saatin yerinde olup
olmadığını kontrol ederdim. Niyetten ya şeker ya da sakız çıkıyordu. Bana hiç
çıkmamıştı, ama top, saat, oyuncak gibi şeylerin çıkması da mümkündü. Niyetin büyük
ödülü ise içinde balıkların yüzdüğü mavi kol saatiydi. Ben sadece bu saat için niyet alıyordum. Saatin içindeki iki balığın nasıl
hareket ettiğini düşünüyor, balıkların nasıl bu kadar küçük ve gerçekçi yapıldığına
şaşırıyordum. Balıklar suyun içinde
birbirlerini kovalar gibi hareket ediyorlar, mavi yeşil sırtları parıldıyordu. Param bitene kadar niyet almaya
devam ettim, saat bana çıkmadı.
Param olmasa da bakkala gitmeye
devam ettim. Arada bir saati elime alıp, balıkları inceliyordum. Saati
kimse çekmediği sürece umudum vardı, belki param olurdu, belki yine niyet
alırdım... O ziyaretlerin birinde Rasim Amca yanıma gelip, “bir iki gün içinde
çeken olmazsa, saati sana vereceğim” dedi. Müthiş sevindim, ama teşekkür edemedim. Ağzımdan zar zor “tamam” çıktı. Ertesi gün bakkala geldim,
saat yerinde duruyordu. Sonraki gün de saat yerinde duruyordu. Üçüncü gün Rasim
Amca onu bana verdi. Kol saatim hiç olmamıştı. Balıkları o gün yatana kadar,
doya doya izledim. Geceleyin saatimi kolumdan çıkarmadan uyudum.
Ertesi gün de balıkları inceledim. Onları daha da yakından görmek istiyordum, onlara dokunmak istiyordum. Apartmanın arkasındaki bahçeye çıktım. Saatimi yere
koyduktan sonra, sivri bir taşla camını kırdım. Saatin içindeki su aktı, plastik
balıkların biri toprağa düştü. İki balığı da elime aldım, üzerlerindeki su
yavaş yavaş süzüldü. Mavi yeşil sırtları elimde parlamıyordu. Gözleri siyah
küçük bir noktayla yapılmıştı. Küçük bir çukur kazıp, balıkları toprağa gömdüm.