Sevgili İnci,
Arkadaşım S. Ericsson için Japonya’da çalışıyor. Normalde Japonya’nın IT ile ilgili dışardan pek contractor aldığını sanmıyorum. Herhalde nadir bir durum... Japonya’daki iş hayatından bahsetti, sanırım ilgini çekerdi anlattıkları...
Diyelim bir migration ya da upgrade yapılacakmış, bir dokümantasyon hazırlanıyormuş, ama öyle bir dokümantasyon ki, içindeki her şey copy-paste uygulanıyor ve migration tamamlanıyormuş. Herhangi bir adımda en ufak bir hata olursa, rollback ediyorlarmış. Bir server’da bir port değişikliği yapılacakmış, normalde bilen birinin 1-2 dakikada yapabileceği bir şey. Bir process durdurulacak, bir dosyada bir port numarası değişecek, process yeniden açılacak. Bunu 1 aydır yapamıyorlarmış, çünkü bu işi yapmak için gerekli olan doküman bir türlü tamamlanamamış. Dokümanda her şey en ince ayrıntısına kadar anlatıldığı gibi, onlarca kontrol maddesi eklenmiş...
Bunlar bana ulaşamadığımız o altın elmayı hatırlattı: Dokümantasyon ve prosedürü bir işin ayrılmaz parçası olarak görmek... Yani belirli bir kalitede doküman yoksa, aslında iş de yok. Hatta işin eylem kısmı önemli değil, ama dokümantasyon kısmı önemli. Hatta bir takım support ve operasyon insanları vakitlerinin yarısını doküman hazırlayarak geçiriyorlar, diğer yarısında da problemleri takip ediyorlar. Bir kısım daha vasıfsız insanlar bu dokümanlarda yazan şeyleri uyguluyor... IT’de insanların bazen gaza gelip yapmaya çalıştıkları şey: “yaptığını yaz, yazılanı yap”. Bu motto sanırım Japon ruhuna çok uygun. Bu insanlar hata yapmaktan çok korkuyorlar. Başka birinden duymuştum, Japonların iyi İngilizce öğrenememelerinin bir nedeni, derste doğru dürüst pratik yapamamalarıymış. Öğretmen onları konuşturmak istediğinde, kimse söz almak istemiyormuş, çünkü komik görünmek istemiyorlar. Hataya yer yok...
Arkadaşıma dedim ki: “Ya böyle yapmak güzel; doğru, hata yapmazsın, iyi olur falan da, bu çok pahalı. Bunun için headcount’umuz yok...” O da şu cevabı verdi: “evet, headcount’ları daha fazla olabilir, ama onlar bu standartta durmak için acayip çalışıyorlar...” Sonra anlattı, herkes deli gibi çalışıyormuş. Mesela saat 22:00’ye toplantı koyuyorlarmış. Saat 22:00? Hem de vendor’u falan çağırıyorlar ve herkes gidiyor. Halimize şükrettim. Şahsen dokümantasyona, süreçlere falan tapmıyorum artık. Bunların eskiden sandığım kadar önemli olmadığına inanıyorum. Gerçekten önemli iş çıktılarını belirleyip, bizi onlara ulaştıracak pratik yöntemler ve basit süreçler bence daha iyi. Mesela doğru dürüst raporlanmayan mükemmel bir süreç yerine, anında raporlanabilen basit süreçler bence daha verimli. Özellikle bizimki gibi “fuzzy” ve çok sık değişen, savrulan ortamlarda orta bir yol bulmak lazım... Bu satırları yazarken bile “mükemmel dokümanlar”ın düşüncesi beni cezbediyor. O da ayrı..
S. Japonya’daki kadın erkek ilişkilerindeki sıkıntıları, erkeklerin çok çalışmaktan ötürü, kadınların ilgisini çekebilecek diyaloglara girememelerine bağladı. Ne kadar doğru bilemiyorum. Umarım bir gün yerinde görmek nasip olur...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder