22 Mart 2013 Cuma

Bireyin Arkeolojisi

Sevgili İnci,

bireyin arkeolojisi diye bir şey var. Geçen gün Ataköy'de 4. kısım'dan Bakırköy deniz otobüsüne kadar yürürken hissettim bunu. Geçtiğim yerler, bildiğim, yaşadığım şeyler vardı burada. Şimdi değişmiş, tanıdığım mekanların çoğu kaybolmuş, belki küçük izler var tanıdık gelen... Bunları görmek ve geçmişe gidip gelmek beni mutsuz etti, bir yandan da bu duyguyu yaşamak için güçlü bir istek duydum.

Oldum olası meraklıydım bireyin arkeolojisine, yürüdüğüm yerlerde sonsuza kadar kalacak ışık izleri bırakan ayakkabılarım olduğunu hayal ederdim. Hatırlarsın, bir şiir yazmıştım o ayakkabı ile ilgili. O izleri sadece ben görebiliyordum. Yani İstanbul'un bir sokağına baktığımda oradan daha önce geçmişsem, yerlerde ışıklı izlerimi görüyordum. Bazı sokaklar ışık seli, oralarda basmadığım yer kalmamış, bazılarında soluk izler. Benim sütunlarım, tapınaklarım olmadığı için, beni tanıyan, "merhaba" diyecek insanlar olmadığı için ayakkabılara ihtiyacım vardı.

İzleri seviyorum, önemsiyorum. Bir yandan da hüzün, mutsuzluk veriyor. Geçmişin izleri geçen zamanın, yaklaşan ölümün habercisi. Fotoğraf çektirmeyi, biriktirmeyi bu yüzden sevmiyorum. Bana verdiğin o güzel albümü bu yüzden kullanamıyorum. Albüm zaten hayatları bir mutluluk çerçevesine sığan dingin insanların kullanması gereken bir eşya. Ben bundan sonra albüm kullanabilir miyim? Bakalım, zaman gösterecek.

Bizanslıları hayal ediyorum, zaman makinesi ile gelip bulmaya çalışsalar tanıdıkları, bildikleri, sevdikleri ve sevmedikleri o görüntüleri, o havayı, o denizi... Çok şaşırırlar, çok üzülürler ve belki bir coşku duyarlar, bilmiyorum? Onların gözüyle bakıyorum kişisel mirasıma. Bakmıyorum sonra, ileriye bakıyorum. Bunlarla uğraşamam. Daha ölmedim, ölmeyeceğim hemen. Mirasım ne kadar önemli olabilir ki? Bugün, yarın yapacaklarım önemli, bunlara odaklanmalıyım.

Canavar bir arkeolog, beni kolumdan çekip, lafların görüntülerin afyonlu dumanına sokuyor. Orada on saat uyuyabilirim, belki bir tam gün...

***

İyi arkeologlar bence mesleklerini ölüm korkusuyla başa çıkmak için kullanıyor olabilirler. Onlar Hurrilerin, Hattilerin ve Hititlerin yonttukları taşları, taktıkları bilezikleri ve çorba içtikleri kapları ortaya çıkarıyorlar. Eski insanların kullandıkları, tanıklık ettikleri anda kendileri için hiçbir önemli olmayan nesnelere büyük saygı ile yaklaşıyorlar. Ölümlü ve önemsiz insanları önemsiyorlar. Arkeolog kendi önemsenmek, unutulmamak istiyor, ölmemek istiyor. Yaşatınca, ölmemiş gibi oluyorsun. Önemseyince, önemli gibi oluyorsun. Böyle midir?

***

O gün Bakırköy'e gelince, kendi başıma hiç yapmadığım bir şey yaptım. 25 TL verdim, köy kahvaltısı yaptım.  Gelen her şeyi bitirdim. Uzun uzun çay içtim, kara kaplı kitabımı okudum. Sevdim bu rolü, bir daha oynarım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder